Welcome to Our Website

Dem Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan: “Siyasi Etkimizin Olup Olmadığını Bu Seçimde Herkese Göstereceğiz”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırkan, partisinin İzmir 3. Olağan Kongresi’nde; yerel seçimlere ilişkin “Özgürlükçü, çevreyi ranta açmayan, Kürt sorununun demokratik çözümünü savunan, evrensel insan haklarına inanan, demokratik bir hukuk düzeni, ilkelerine uyan ve bu ilkelere uygun olan bütün siyasi partilerle, toplumsal kesimlerle de bir iş birliğine, güç birliğine açık olduğumuzu burada belirtmek istiyoruz. Siyasi bir etkimizin olup olmadığını bu seçimde herkese göstereceğiz. Bizi yok sayan, bizi dikkate almayan, bizi yancı gören, her seçimde kendisine mecbur gören anlayışın ikisine de bu seçimlerde ders vereceğiz” dedi.

DEM Parti İzmir 3. Olağan Kongresi, bugün Kültürpark Celal Atik Kongre Merkezi’nde yapıldı. Kongreye katılan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, şunları söyledi:

“Eski İl Başkanımız Çerkez Aydemir şahsında, bugüne kadar partilerimizde çalışmış, emek vermiş, yaşamını yitirmiş bütün arkadaşları saygı ve minnetle anıyorum. Yine bize büyük emekleri olan Parti Meclisi üyemiz Sayın Tevfik Kaçar’ı da saygı ve minnetle anıyorum. İzmir’in değerli yiğit evlatları, İl Eş Başkanlarımız Berna Çelik ve Çınar Altan’ı da cezaevlerinde onlarla birlikte yatan Neriman Birlikten, Nihat Türk ve Nilay Gülsever yoldaşlarımıza da Ege’den sıcak selamlarımızı ve sevgilerimizi gönderiyoruz. Berna ve Çınar eşbaşkanlar şahsında, Selahattin Demirtaş’lara, Gülten Kışanak’lara, Figen Yüksekdağ’lara, Leyla Güven’lere, Sebahat Tuncel’lere de bin selamlarımızı gönderiyoruz.

“GERÇEK KATİLLER YARGILANINCAYA KADAR MÜCADELEYİ DEVAM ETTİRECEĞİZ”

Biraz önce Deniz Poyraz yoldaşımızın annesi hepimizi çok duygulandırdı. Deniz Poyraz göz göre göre katledildi. Şimdi de uydurma bir mahkeme süreciyle katili yargılanıyor. Aslında katili demek eksik kalır, Deniz’i katleden bir kişi değildi, Deniz’i katleden katilin arkasındaki katilleri de Kürt halkı, emekçiler, devrimciler çok iyi tanıyor. Biz bu katliamın sadece bir kişi tarafından işlenmediğini çok iyi biliyoruz. Deniz Poyraz şahsında bu ülkede katledilen Kürtlerin, devrimcilerin, emekçilerin nasıl bir hukukla yargılandıklarına hep birlikte şahitlik ediyoruz. Çok iyi bilsinler ki yargı onları aklasa dahi Kürtler, emekçiler, devrimciler asla bu katilleri ve bu katliamı yapanları affetmeyecektir. Bir gün demokratik bir yargı karşısında, gerçek katiller yargılanıncaya kadar da mücadelesini devam ettirecektir.

“KÜRTLERİN ARTIK REDDEDİLMEMESİ, İNKAR EDİLMEMESİ, KATLEDİLMEMESİ VE STATÜLERİNİN TANINMASI GEREKİYOR”

Kürt sorunu aslında çok basit bir inkar sorunudur. Kürtler var, Kürtler yaşıyor, Kürtler bu coğrafyanın insanıdırlar. Kürtlerin bir dili, kültürü var ama Kürtler inkar ediliyor. İşte biz devrimcilerle birlikte, Kürtlerle birlikte bu inkar sistemini, bu retçi sistemi boşa çıkarmak ve Kürt realitesini kabul ettirmenin mücadelesini yürütüyoruz. Emin olun ki Kürt meselesi çözülmediği müddetçe ne bu yoksulluk ne bu işsizlik ne de bu aşsızlık çözüm bulmayacaktır. Kürt meselesi, Türkiye’de yaşadığımız bütün meselelerin ana eksenini oluşturuyor. Bugüne kadar Kürtler anadilini konuşmasın diye, Kürtler kimliklerine kavuşmasın diye, dünyanın dört bir yanında Kürtler statüsüne kavuşmasın diye bu ülke 800 milyar dolara yakın para harcadı. Evet, 800 milyar dolar. Ekonomi bakanlarının 3-5 milyar için İngiltere tefecilerini dolaştığı bir süreçte 800 milyar doların ne kadar anlamlı, ne kadar büyük bir para olduğunu sanırım anlatmaya gerek yok. İşte İzmir’de bir kez daha sesleniyoruz; bu coğrafyanın, bu toprakların, bu Cumhuriyet’in kurucu asli öğesi olan Kürtlerin artık reddedilmemesi, inkar edilmemesi, katledilmemesi ve statülerinin tanınması gerektiğini belirtiyoruz. Kürt sorunu çözülürse, 7 bin 500 liraya mahkum olan emekliler daha yüksek bir ücret alır. Kürt meselesi çözülürse, bu ülkeye hukuk gelir, demokrasi gelir, bu ülkede yolsuzluk olmaz, asgari ücretle geçinen yurttaşlarımızın insanca yaşayacakları bir ücrete kavuşacaklarını belirtmek istiyorum. Kürt meselesi çözülürse, doğayı talan eden, bir avuç sermayeye peşkeş çeken bu iktidar doğayı çok rahatlıkla tahrip etmez. Kürt meselesi çözülürse, bu ülkeyi hukuk ve demokrasi yönetir, çeteler ve çetelerin arkasındaki güçler hukuka talimat vermez, emir vermez. Kürt meselesi çözülseydi Kobani davası diye bir kumpas davası olmayacaktı. Kürt meselesi çözülseydi kayyum rejimi dediğimiz halkımızın oylarıyla, alın teriyle seçmiş oldukları belediyelere kayyumlar atanmazdı. Kürt meselesi çözülürse Rojava’da alın teriyle, kanıyla, canıyla dünyaya örnek bir devrim yaratan, ‘Jin, Jiyan, Azadi’ diyerek Rojava’yı özgürleştiren Kürtler bir statüye kavuşurdu.

“MECLİS’TE KÜRTÇE KONUŞMALARIMIZ ENGELLENİYOR, BU ÜLKENİN AYIBIDIR”

Şimdi yeni bir moda tekrar siyaset tarafından takip ediliyor. Sadece Kürtler inkar edilmiyor, dilleri, kültürleri de inkar ediliyor. En son Mezopotamya Kültür Merkezi’nin bir konseri iptal edildi. Yani iktidar ve iktidar ortakları istedikleri yerde konser yapma hakkına sahiptirler, istedikleri sanatçıları, istedikleri dille dinleyebilme serbestileri var ama Kürtler Kürtçe dinlemeyecek, Kürtçe dinlemeleri yasaklanacaktır. İşte bu sistemi, MKM’nin konserlerini yasaklayan bu anlayışı iyi tanımamız gerekiyor. MKM’nin konseri yasaklanıyor, bizim Meclis’te Kürtçe konuşmalarımız engelleniyor, engellendiği yetmiyormuş gibi ‘X dille konuştu’ diye belirtiliyor. Bu, bu ülkenin en büyük ayıbıdır. Bizler bu büyük ayıbı ortadan kaldırmak için DEM Parti, siz İzmirli devrimciler, demokratlar, ilericilerle birlikte daha güçlü mücadele ederek bu yasaklara, bu inkar ve bu retçi politikalarını boşa çıkaracağımıza emin olabilirsiniz.

“ASIL SİZ BU ÜLKE İÇİN BÜYÜK BİR TEHLİKESİNİZ”

Bu söylediğim şey şaka değil; geçen yıllarda üniversitelerde kuş dili bölümü açıldı, kuş dili. Evet, kuş dili bölümü açılsın, canlıya, toprağa, doğaya saygılı bir parti olarak buna bir itirazımız yok. Kuşlarının dilini dahi merak eden, bu konuda üniversitede masa açan, bölüm açan bu hükümet, bu iktidar Kürt dilini reddediyor ve inkar ediyor. Yine Kürtlerin büyük değerleri, geçmişte bize büyük örnek olmuş mücadelesiyle şahsiyetleri başta Yılmaz Güney, Ahmet Kaya ve en sonunda Şeyh Sait üzerinden bir Kürtlük tartışması yürütülüyor. Neymiş, küçük ortak diyor ki, ‘Kürtler bu ülkede bir tehdittir, bir güvenlik tehdididir’ diyor. Biz küçük ortağa İzmir’den diyoruz ki; ‘Küçük ortak Malazgirt’ten girdiğiniz zaman biz kardeştik. Yer ve yurt edinmeniz için o kapıları açan bu halkı bugün tehdit olarak görüyorsun.’ Osmanlıyı geçtik, Kurtuluş Savaşı’nda 1919’la 1923 yılları arasında, bu ülkenin diğer halklarıyla birlikte onurluca bu Cumhuriyet’i savunan, bunun için kan döken, bedel ödeyen, bu Cumhuriyet’in kurulmasına katkı sunan Kürtleri, Bahçeli bir tehdit unsuru olarak görüyor. İzmir’den Bahçeli’ye şunu söylüyoruz; 1919’larda Kürt pirlerinin, seydalarının, şeyhlerinin önüne eğilen sizler asıl güvenlik tehdidisiniz sizler asıl bu ülke için büyük bir tehlikesiniz. Bu ülkenin kurucu unsuru olan Kürtler hiçbir zaman tehdit olmamışlardır. Her zaman Türkiye’de Arapıyla, Kürtüyle, Türküyle, Lazıyla, Çerkeziyle birlikte eşit halklara sahip demokratik bir cumhuriyette yaşamak istiyorlar. Asıl Kürtlerin demokratik hakkını reddederek, asıl bu cumhuriyetin demokratikleşmesini reddederek, faşizan, ırkçı, tekçi, Türkçü bir yaklaşım ortaya koyanlar güvenlik tehdididir. Ne Bahçeli ne de Kürtleri ret ve inkar eden bu iktidarın dilimize, kültürümüze, geleceğimize, mücadelemize emin olsunlar ki bütün politikalarıyla boşa çıkarmayacaklarını belirtmek istiyorum.

“KÜRT KARDEŞSE NİYE VAN’A, MARDİN’E KAYYUM ATANIYOR?”

AKP, 1920’lerin gerisine düştü. Kürt sorununda, inanç sorununda, bu ülkede yaşayan diğer etnik ve inanç gruplarının tamamında 1920’lerin çok gerisindedir. 100 yıl geriden gelen, 100 yıl önceki politikaların gerisinde kalan bir iktidar Kürtlere ‘ümmetiz, kardeşiz, birlikteyiz, din kardeşiyiz’ diyemez. Kürtler kardeşinse Siirt’in kayyumuna ne diyeceğiz, Mardin’in kayyumuna ne diyeceğiz? Kürtler kardeşinse Deniz Poyraz’ı katledenleri adil bir mahkemede yargılarsın. Kürt kardeşse Afyon’a, Burdur’a kayyum atanmıyor; Amed’e, Van’a, Mardin’e niye kayyum atanıyor? Kürt kardeşse Meclis’te halkına kullanmış olduğu iki kelimelik selamlama niye ‘X dilinde konuştu?’ biçiminde geçiyor? Dolayısıyla önümüzdeki dönem başta hükümet olmak üzere, küçük ortak olmak üzere, biz Türkiye’nin devrimcileri, emekçileri olarak Kürtlerle daha büyük bir dayanışma içerisinde olmaya, Kürt dilini, Kürt kültürünü savunmak gibi bir sorumluluğumuz olduğunu belirtmek istiyorum. Aslında bu Cumhuriyet’in demokratikleşmesinin önündeki en büyük engel tam da bu retçi ve inkarcı politikaları aşmakla olur. Eminim, umuyorum ve umutluyum ki; biz Türkiye’nin değerli halkları, emekçileri bu ret ve inkarcı politikaları aşarak, daha demokratik, daha eşitlikçi, daha adil bir Türkiye’de birlikte çocuklarımızın yaşamasını sağlayacak bir demokratik cumhuriyeti bir gün yaratacağız.

“BU CUMHURİYET’İN HARCINDA KÜRT KANI, KÜRT TERİ, KÜRT EMEĞİ VARDIR”

Soruyorum Bahçeli’ye, diyorum ki; 1919’da Kürtler olmasaydı acaba bu Meclis olur muydu? Acaba bu içerisinde yaşadığımız coğrafya olur muydu? Acaba şimdi siz iktidarda olur muydunuz, iktidarın nimetlerinden yararlanır mıydınız? Tabii ki büyük bir cevabı var; hayır. Dolayısıyla bu Cumhuriyet’in harcında Kürt kanı, Kürt teri, Kürt emeği vardır. Başta Bahçeli ve iktidar olmak üzere herkes Kürt realitesini, statüsünü, Kürtlerin demokratik haklarını tanımak zorundadır. Tanımayanlara da bugün İzmir’de olduğu gibi hep birlikte tanıtacağız, hep birlikte kanıtlayacağız. Biz bu topraklarda bin yıllardır varız, vardık, var olmaya devam edeceğiz. Bunu ne küçük ortak ne onların baskıcı, asimilasyoncu, retçi politikaları engelleyemeyecektir.

“ALEVİLERE DE KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI TARAFINDAN KAYYUM ATAMAK İSTİYORLAR”

Yine siz de izliyorsunuz, AİHM bir karar verdi. Dedi ki; ‘Alevilerin cemevleri ibadethane statüsünde olmalıdır’. Maalesef Kürde uygulanan yaklaşımların aynısını Alevilere de uyguluyorlar. Bırakalım cemevlerinin yasal statüsünü tanımak, eşit, anayasal yurttaş olarak kabul etmelerini, Kürtlere atadıkları kayyumların aynısını Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı bir birim tarafından Alevilere de atamak istiyorlar. Sanıyorlar ki Alevi dedelerini, pirlerini, mürşitlerini maaşa bağlarlarsa Aleviler de ‘Tekiz, Türküz, Sunniyiz’ diyecekler, orada çok yanılıyorlar. Alevi yurttaşların sorunları, bizim sorunlarımızdır. Onlar da Kürtler gibi bu topraklarda özgür, eşit yurttaş oluncaya kadar, inançları resmi yasal statüye kavuşuncaya kadar hep birlikte mücadele edeceğimizi bir kez daha belirtmek istiyorum.

“KÜÇÜK ORTAĞIN AKLINI BİR KENARA BIRAKARAK TEKRAR AKLI SELİME VE SAĞDUYUYA DAVET EDİYORUZ”

Biz Kürt meselesi çözülsün diyoruz, onlar tecrit politikaları uyguluyor. Biz diyoruz ki tecrit politikaları uyguladığınız müddetçe ekonomi bitti. Tecrit politikalarınız Türkiye’yi yoksullaştırdı. Tecrit politikanız mafya anlayışının kimi yerlerde ülkeyi yönetecek bir noktaya gelmesini sağladı. Şimdi tecrit politikası sonlansın diye, Sayın Öcalan’ın üzerindeki tecrit kaldırılsın diye yaklaşık 20 gündür cezaevlerinde binbir zorluk altında yaşamını devam ettirmeye çalışan, direnen tutsak yoldaşlarımız açlık grevine gitti. Değerli halkımız tecrit, mutlak tecrit ne yasaldır ne anayasaldır ne vicdanidir ne hukuktur. Sayın Öcalan 2015 yılında çözüm olsun diye, demokrasi olsun diye, Türkiye’deki bütün halklar ve inançlar, demokratik bir cumhuriyette kardeşçe yaşasın diye büyük bir irade ve inanç ortaya koydu. Biz tekrar Türkiye’nin bu devlet aklının, iktidarın Kürtleri reddetme, onlarla savaşma, onları düşmanlaştırma politikalarını bir kenara bırakarak, küçük ortağın aklının bir kenara bırakarak tekrar aklı selime, sağduyuya davet ediyoruz. Kürt realitesi, Kürt gerçekliği ret ve inkarla çözülmüyor. Tecrit politikalarınız sadece Sayın Öcalan’a değil, egede yaşayan emekçiye, yoksula, Trakya’da, Tekirdağ’da yaşayan tarım ve hayvancılıkla geçinen halklarımıza da olumsuz yansıyor. Zam olarak yansıyor, enflasyon olarak yansıyor, işsizlik olarak yansıyor, adaletsizlik olarak yansıyor. Biz cezaevindeki tutsakların taleplerinin yanındayız. Cezaevindeki yoldaşlarımızla daha fazla birlikte mücadele içerisinde olacağımızı bir kez daha dile getirmek istiyoruz. Ayrıca bugün 31 yıl cezaevinde yatarak şimdi aramızda, bizim yanımızda olan yoldaşlarımı da selamlamak istiyorum. Ben de bir süre Bolu Cezaevi’nde 30 yıllık arkadaşlarla kalmıştım. Umarım değerli yoldaşlarımız da, cezaevlerindeki bütün siyasi tutsaklar da bir gün özgürleşir, burada bu salonda olduğu gibi bizimle aynı havayı teneffüs ederek, bu anti demokratik uygulamalara karşı birlikte mücadele eder ve daha demokratik bir Türkiye kurulması için mücadele eder.

“İZMİR MARDİN GİBİ VAN GİBİ ÜVEY EVLATTIR”

İzmir’i aşağı yukarı biraz biliyoruz. Gaziemir’deki nükleer atıklar, buradaki sermaye peşkeş çekilen RES’ler, Aliağa Bergama Efem Çukuru’nda yaşam alanları tehdit ediliyor. Bilerek tehdit ediyorlar. Çünkü bu topraklarda demokrasinin, mücadelenin mayası vardır. Bu toprakları tahrip etmek istiyorlar, doğasını talan etmek istiyorlar. Bu topraklardaki halkları karşı karşıya getirmek istiyorlar. Bu toprakları da Kürdistan coğrafyası gibi kendi bir kenti, ili gibi görmüyorlar. İzmir 21 yıldır, bu iktidar döneminde doğru düzgün bir hizmet almadı. İzmir yatırım almadı. İzmir, Amed gibi iktidar nezdinde üvey evlattır, Van gibi üvey evlattır, Mardin gibi üvey evlattır. Tam da burada, İzmirli emekçiler ve yoksulları Mardin’le, Diyarbakır’la, Siirt’le, Batman’la bir köprü olmaya çağırıyoruz. İnanın hükümetin size uygulamış olduğu politikaların aynısı Kürdistan’da da uygulanıyor, Kürdistan coğrafyasında da uygulanıyor. Bizler üvey evlat değil, bu coğrafyanın asli, asil unsurlarıyız. Dolayısıyla hükümeti bu ikili hukuktan vazgeçmeye çağırıyoruz. Egenin incisi, Türkiye’nin en güzel, en kadim şehri olan İzmir hak ettiği yatırımı, hak ettiği değeri ve kıymeti bulmalıdır.

“İZMİR’DE ALTYAPI İÇİN HÜKÜMET DESTEĞİ YOK”

Yakın zamanda bir yağmur yağdı, sel oluştu. Altyapı yok, altyapı için hükümet desteği yok, altyapı için yerel yönetimler desteklenmiyor. Kıyı Kanunu diye bir kanun var, denizin, göllerin olduğu yerden 100 metre sonrasına yapılaşma kurabilirsiniz. Ama maşallah imar bakanlığı aracılığıyla kıyıların tamamı AKP’ye, yeşil sermayeye, beşli çeteye rant alanı olarak açıldı. Biz Diyarbakır’da kayyuma sessiz kaldığımız müddetçe kıyılarımız, ormanlarımız, doğamız bu iktidar ve onun yanındaki çetelere peşkeş çekilecektir. Dolayısıyla derdimiz birdir, mücadelemizi ortaklaştırmak, büyütmek, ittifak yapmak, birlikte bu zalim, zulüm politikalar karşısında durmak gibi bir zorunluluğumuz var. İzmir’in mayasında bir dayanışma, demokratik kültür olduğunu biliyorum.

İnanıyorum ki; önümüzdeki yerel seçimlerde İzmir de bu zulüm politikalarına, bu İzmir’i üvey evlat gören politikalara, bu İzmir’i kendinden saymayan, Kürt’ü kendinden saymayan, Çerkez’i kendinden saymayan politikaları hep birlikte karşı durarak boşa çıkaracağız. Kaderine terk edilmiş bir İzmir var, inşallah bir gün İzmir’i de bu kaderine terk edilmiş halinden çıkararak hak edecek yere hep birlikte getireceğimizi belirtmek istiyorum.

“DÜNYANIN HİÇBİR YERİNDE GÖRÜLMEMİŞ DEMOKRATİK YÖNTEMLE ADAYLARIMIZI SEÇECEĞİZ”

Önümüzdeki dönem çok önemli bir tarihi yerel seçim var. Siz de takip ediyorsunuz, hep birlikte parti olarak bu seçimlere hazırlanıyoruz. Yaklaşık 1,5-2 aydır da çok yoğun bir çalışma içerisindeyiz. Siz İzmirli değerli halkımıza, halklarımıza şunu söylemek istiyorum; en başta Kürt halkının iradesine atanan o kayyumları göndereceğiz, daha sonra AKP’nin elinde olan usulsüzlük ve yolsuzlukla ün yapmış o belediyeleri de rantçılıktan kurtararak demokratik, halkçı yerel yönetimler anlayışımızla buluşturacağız, bunun için yoğun bir çaba içerisindeyiz. Bugüne kadar dünyanın hiçbir yerinde belirlenmemiş demokratik bir yöntemle adaylarımızı seçeceğiz. Sadece delegelerimizle, üyelerimizle değil; o kentte yaşayan Arap, Terekeme, Türkmen, Laz, Alevi, Kürt bütün bileşenlerle DEM Parti’nin bölgedeki adaylarını belirleyerek, halkımızın seçmiş olduğu adayları aday olarak göstereceğiz. Merkezin burada hiçbir dahli olmayacaktır. Dünyanın en sade, en yalın, en demokratik yöntemini yine DEM Parti uygulayacak. Kadın kotasını eşit temsiliyeti uyguladığı gibi, kadın mücadelesine öncülük yaptığı gibi, kadınların çok rahat ve özgür bir ortamda siyaset yaptığı gibi, demokratik ve şeffaf olduğu gibi, rantçılığa, yoksulluğa izin vermediği gibi… Yerel yönetimlerimizi aynı şekilde, adaylarımızı demokratik bir yöntemle seçeceğimizi belirtmek istiyorum.

“İLKELERE UYAN BÜTÜN SİYASİ PARTİLERLE İŞ BİRLİĞİ VE GÜÇ BİRLİĞİNE AÇIĞIZ”

Batıda da dün de Parti Meclisimizi topladık. Siz değerli İzmirlileri, İzmir halkımızı da ilgilendiren bir durumdu. Biraz önce Çerkez Derneği’nden bir arkadaşımız burada anons edildi. Batıda da Çerkezlerin, Kürtlerin, Türklerin, emekçilerin, KHK’lilerin, yoksulların, Alevilerin, kadınların, gençlerin, yöre derneklerinin, emek meslek örgütlerinin yani kentin bütün dinamiklerinin katıldığı kent uzlaşısıyla adaylarımızı belirleyeceğiz. Sadece bir siyasi partiyle, birkaç kurumla, kendi delege ve yönetimlerimizle değil, İzmir’in bütün dinamikleriyle bir araya gelerek İzmir’i en iyi, en demokratik, en şeffaf kim yönetebilir sorusunu sizlere sorarak, sizin onayınızı alarak kendi adaylarımızı belirleyeceğiz. Bu kendi adaylarımızı belirleyeceğiz durumu şuna kapalı değil; bizler aynı burada oturan bu bileşenler olarak kadın, özgürlükçü, çevreyi ranta açmayan, Kürt sorununun demokratik çözümünü savunan, evrensel insan haklarına inanan, demokratik bir hukuk düzeni, ilkelerine uyan ve bu ilkelere uygun olan bütün siyasi partilerle, toplumsal kesimlerle de bir iş birliğine, güç birliğine açık olduğumuzu burada belirtmek istiyoruz. Kısaca şunu yapmaya çalışacağız; nerede bir ezilen varsa, nerede bir emekçi varsa, nerede bir kadın ve Kürt varsa kesinlikle iradesi yönetim kademelerine yansıyacaktır. Yani geçmişteki gibi kazan kaybettir yerine, hem bölgede kazanacağız hem batıda siz halklarımızın iradesinin yönetim kademelerine yansıması için bir yol ve yöntem deneyeceğiz. Şimdiden hepimize hayırlı olsun. Umuyorum bu yöntemimiz doğru adaylara, inançlı adaylara, demokratik kapsayıcı adaylara da aynı zamanda bir zemin açacaktır.

“BİR SİYASİ PARTİNİN DEĞİL, İZMİR’İN ADAYI OLMAK İSTEYEN HERKESLE KONUŞMAYA AÇIĞIZ”

2019’da öyle bir ders verdik ki; kaybettiririz dedik, kaybettirdik. 25 yıldır ellerindeki rantı, iktidarı bir anda alarak ana muhalefet partisinin ya da onun adaylarının eline geçmesini sağladık. Ama şimdi tabii ki biz de kazanacağız. Daha geniş kesimlerle, sadece bir siyasi partiyle, bir çevreyle, bir kesimle değil, kentin temel dinamikleriyle birlikte kazanacağız. Şimdi Cumhurbaşkanlığı seçiminde sanırım bizim bu konuda ne kadar kararlı olduğumuzu anlamamış olacaklar ki, 2 turda da bütün Kürt illerinin haritası aynı renk çıktı, bütün Kürt illerinin ortalaması İzmir ortalamasından daha yüksekti hatta. Yani burada bölge halkı, Kürtler, emekçiler bütün baskılara rağmen dediğini yapar. Takıyye yapmaz, siyaset yapmaz, kimseye yaranmak için asla fikir beyan etmez. Dolayısıyla bizim bu tutumumuz da geçmişteki tutumlarımız gibi kararlı olduğumuz bir tutumdur. Bu kenti demokratik bir şekilde yönetmek isteyen, sadece bir siyasi partinin adayı değil, İzmir’in adayı olmak isteyen, Kürt’ü kardeş gören, kadını eşit gören, emekçiyi, yoksulu hor görmeyen, onların yaşam standardını arttıran, rantçılık, yolsuzluk, usulsüzlük yapmayan herkesle oturmaya, konuşmaya açık olduğumuzu belirtmek istiyorum.

“ÖYLE BİR SİYASİ ETKİMİZ VAR Kİ DOMUZ BAĞCILARIYLA BİLE İTTİFAK YAPACAK KADAR SENİ KORKUTTUK”

Şimdi hükümet diyor ki; ‘Bunların siyasi etkisi yokmuş’. İki seçimde siyasi etkimizin ne olduğunu gösterdik. Öyle bir siyasi etkimiz var ki domuz bağcılarıyla bile ittifak yapacak kadar seni korkuttuk. Öyle bir siyasi etkimiz var ki Ergenekoncuların ayağına gidecek noktaya düştün. Öyle bir siyasi etkimiz var ki korucubaşlarının, kimi rantçı ağaların elini, eteğini öpecek bir düzeye geldin. Şimdi siyasi etkimizin olup olmadığını bu seçimlerde de sana göstereceğiz, herkese göstereceğiz.

“SEÇİMLERDE SADECE BİR BAŞARI DEĞİL, ZAFER TABLOSU ORTAYA ÇIKACAK”

Emin olun güçlüyüz, emin olun umudumuz yüksek. Emin olun kazanabiliriz. Bir yere eklemlenmeden, bir siyasetin yancısı olmadan, hatta o siyasetleri de merkeze, bir zemine çekerek, ortak bir iradeye çekerek başarabiliriz. Biz bu ülkenin büyük çoğunluğuyuz, Alevileriz, Kürtleriz, emekçileriz, kadınlarız, gençleriz, yoksullarız… Biz kazanamayacaksak, kim kazanacak? Biz inanmayacaksak, kim inanabilir? Emin olun önümüzdeki seçimlerde sadece bir başarı değil, bir zafer tablosu ortaya çıkacaktır. Bu rantçıları, talancıları, bu bizi yok sayan, bizi dikkate almayan, bizi yancı gören, her seçimde kendisine mecbur gören anlayışın ikisine de bu seçimlerde ders vererek, İzmirlilerin, egelilerin, emekçilerin, Kürtlerin, kadınların kazanacağı bir seçim olacağını umuyorum, bu konuda bu umutluyum. Tekrar bizi onore ettiğinizi için, güç kattığınız için, buraya geldiğiniz için hepinizi saygıyla selamıyor, bugüne kadar kongrelerimizde, yönetimlerimizde yer almış, emek vermiş arkadaşları emeklerinden dolayı selamlıyor, teşekkürlerimi iletiyor, yeni seçilecek yönetimimize başarılar diliyorum. Hepinize de Kürdüyle, Türküyle, Alevisiyle, kadınıyla Yeni seçilecek Dem Partisi İzmir İl Örgütü’ne sahip çıkmaya, dayanışmaya, birlikte mücadele etme ve başarmaya çağırıyor, selam ve saygılarımı iletiyorum”

Bakırhan’ın konuşmasının ardından yapılan seçimlerde, Zehra Vezan Karabulut ve Mehmet Kuriş yeni eş başkanlar olarak seçildi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir